Hani yaz biterken bi hüzün çöker...melankolik bi hal alır hayata bakışlarımız.Sanki ortaokuldayken üzüldüğümüz gibi üzülürüz, yaz bitti ve okullar açılacakmış "bize" gibi...Nedense kış içinde bi yaz modundayım.Özlüyorum yazı.Kışı ve kat kat giyinmeyi de seviyorum ama üşüyorum...herkes gibi...belki hiçkimse gibi..Yazın o bitmek bilmez güneş öpücüğü ile gezerken ve daha koyu bi tenle dolaşırken, kış giydiğimiz koyu renk ayakkabı ve paltolarda içimize işler.Kış daha ciddi, uzun ve zorlu geçecek gibi dururken sanki yaz bizi hep ateşböceği olacakmışız gibi mutlu eder,şarkılar söyletir.Neden yaz bu kadar kısa? Günlerin getirdikleri ve bizim yitirdiklerimizle giden herşey geriye bakılmaz mı yaza...Kışa hazır ve nazır bi halde ileriye bakmamız ve hayatı göğüslememiz mi gerekir? İçimizdeki çocuk yazın daha bi baskındır.Kışın kartopu oynarken, yazın sahilde, kova ve kürekle kumdan kaleler yapmak ister...Ben bu yazı Cihangir de çalışarak geçirdim.Büyük bi kısmını...ve Cihangir'in arka sokaklarında her yürüdüğümde içimdeki ömürboyu gezgin olmak isteyen serseri ruhuma kulaklarımı tıkadım.Sabahları Cihangir'de meydandaki çay bahçesinde kahvaltı ettim.Öğlenleri Çukurcuma da gezinirken hep gözlemledim...neyi...kimi..neleri.gözüme ne takıldıysa fotoğrafını çektim...
Ara sokaklar hep böyle dar mı olmak zorunda,yoksa bizim bakış açımız mı öyle?
cama yansıyan pek çalışkan fashion-blogger istanbul fashion addict'iniz ...çalışkanım ama:)